17. Gün: Patan

Maymun Kabilesi

Sabahın erken saatinde havlama ve çığlık sesleriyle yataktan kalkıyorum. Seslerin nereden geldiğini anlamak için avluya açılan pencereden dışarı bakınca otelin kenarındaki borulara asılmış ve karşı tarafa geçmeye çalışan kalabalık bir maymun ailesiyle karşılaşıyorum. Karşı binadaki balkonlardan birinde de iki köpek, maymunların bu aventüründen ajite olmuş havlıyor. Maymunlar da çığlık atarak köpeklere tepki koyuyor. Benim gibi olayı seyreden komşularla birlikte kıkır kıkır gülerken bu eşsiz sahneyi kaçırmasın diye hemşireyi de uyandırıyorum.

Kahvaltıya indiğimiz bahçeden, aynı kabilenin bütün üyelerinin tek sıra halinde damdan geçişlerini seyrediyoruz. Bahçede karşılaştığımız bir kişi biraz da üzüntüyle, maymunların aç oldukları için evlere girip yemek aşırdıklarını söylüyor. “Yemek vermeye kalkınca bu defa da hiç ayrılmıyorlar” diyor. Balkonlarda duran uzun demir çubukların ne işe yaradığını ancak o zaman anlıyoruz; meğer hırsızlık yapan maymunları kovmak içinmiş. Neyse ki sadece korkutmak için kullanıyorlarmış. Bazı balkonların neden kafesle çevrili olduğu gizemi de böylece çözülmüş oluyor.

Tarihi Miras Otel

Tarihi miras statüsündeki bu güzel otel, işletenlerin aile yadigârı evleriymiş. Tadilattan geçirip butik otele dönüştürmüşler. Evin konumu ve ihtişamı göz önüne alınırsa belli ki eski ve hala varlıklı ailelerdenler. Otel sahibiyle yaptığımız sohbet sırasında kendisinin bu evde doğduğunu öğreniyoruz. Nepal, on yılı bulan iç savaş sonrasında monarşinin sona erdiği 2008’de federal demokratik bir cumhuriyet oluyor. “Şimdi iktidarda kim var” diye sorunca, “komünistler!” cevabını alıyorum. Doğası itibariyle iktidardan memnun olmayan ve biraz da hor gördüğünü belli eden otel sahibi, toplumun yozlaşmasından şikayetçi: “Eskiden insanlar daha iyiydi” diyor. Söylediği kadarıyla, Nepal’de Hindistan’daki gibi zemindarlık yok; köylü işlediği toprağın sahibi. Hindistan’ın Nepal’in içişlerine karıştığını, bunun nedeninin de göz koyduğu su kaynakları olduğunu söylüyor. Nepal’i siyasi olarak pek tanımadığımdan ve takip de etmediğimden yorum yapmıyorum. Yine de yakın gelecekte su kaynakları konusunda çatışmaların çıkacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek olmadığından, su konusunda söyledikleri mantıksız gelmiyor. Çin ve Hindistan gibi iki devin arasındaki bu küçük ülkenin dış siyasette işi çok kolay olmamalı diye aklımdan geçiriyorum.

Kraliyet Sarayı ve Patan Müzesi

Durbar Meydanı’ndaki saray ve müze ziyaretini kapsayan biletimizi aldıktan sonra kokartlı olduğunu söyleyen bir rehber bize tur teklif ediyor. “Kendimiz gezmek istiyoruz, yine de düşünürüz” dememiz üstüne patlıyor: “Hepiniz aynısınız, öyle dersiniz sonra gelmezsiniz!” Rehberli tur aydınlatıcı olsa da zorunlu durumlar hariç ikimizin de çok tercihi değil. Yine de burası özelinde civardaki birçok yapıyı hakkını vererek gezmek için “rehber tutsak daha iyi olur sanki” dememe, hemşire olumlu karşılık vermiyor. Çevrede rehberle gezenleri gözlemleyince sürekli anlatan biriyle gezmenin gerçekten de bize göre olmadığını fark ediyorum. Hem öfkeli bir rehberle kim gezmek ister ki?

Saray kapısının yanındaki banklarda istisnasız hepsinin başı şapkalı yaşlı erkekler oturuyor. Patan’la ilgili fotoğraflarda rastladığım bu görüntüye kendimi de yerleştirmek, karşı açının da seyrine bakmak istediğim için, hemşire civarı turlarken banklarda bir süre oturuyorum. Yanıma genç yaşlarda biri oturuyor. Tütün paketimden çıkartıp sardığım tütün ilgisini çekiyor. “Sigara içiyor musun” diye sorunca, “evet” cevabını veriyor. Henüz yakmadığım sigarayı uzatıyorum. “Hayır, sen iç” diyor. “Sen bunu al, ben başka içerim” deyince almaya karar veriyor ve paylaştığım için teşekkür ediyor. Bir sigara için ne güzel bir teşekkür. Yanımıza gelen bir çocukla konuşuyoruz. Önce kardeş sanıyorum meğer arkadaşlarmış. Başka bir şehirden buraya gezmeye gelmişler.

Sarayı gezerken detaylar konusunda bilgi eksikliği çeksek de şaşaadan uzak, sade ama zarafetle döşenmiş ferah salonları, müthiş bir işçilik eseri ağaç oymalarla süslenmiş ve hep bir panjurla dışarıdan bakışların önüne geçilmiş balkonları, bu kentleri yönetmiş kralların ölçülü ve alçak gönüllü oldukları düşüncesini doğuruyor bizde.

Büyük Saray ve Durbar Meydanı, Patan, Aralık 2018
Şapkalılar, Patan, Aralık 2018
Şapkalıların bakış açısı, Patan, Aralık 2018

Sarayın devamı niteliğindeki binaya kurulmuş olan Patan Müzesi tek kelimeyle nefis bir müze. Mimari açıdan etkileyici olduğu kadar sarayın aksine çokça bilgi içeriyor. Dönemlere göre ayrılmış koridor ve katlarda özenle kategorize edilmiş bulguların, objelerin ve ustaların ellerinden çıkmış heykellerin altında, İngilizcesi zayıf olanların bile rahatlıkla anlayabileceği açıklayıcı bilgiler yer alıyor.

Hinduizm ve Budizm’in tanrı ve tanrıçaları, kültürleri, zanaatları, Vadi’nin Katmandu, Bhaktapur ve Patan’dan oluşan üç tarihi başkenti üstüne detaylı bilgiler ediniyoruz. Budha’nın ellerinin farklı duruşlarının anlamlarını da öğreniyoruz. Hem Hindu, hem Budist tanrı ve tanrıçaların jestlerinin, bacak ve ayakların duruşuna kadar oturma ve durma pozisyonlarının birbirinden farklı anlamları varmış. Belli ki bu iki kültürü anlayabilmenin yolu, tarihini ve simgelerini öğrenmek kadar poz ve jestlerin anlam dünyasını da keşfetmekten geçiyor.

İçerdiği bilgi yoğunluğuna karşın hiç yorulmadan gezdiğimiz müzenin bahçesinde bir de kafeterya var. Yeşillikler içinde müzeyle uyumlu, yine zevkli bir mekân. Vegan seçeneklerin de olduğu mönüden tatlı sipariş edip keşke yemek saatine doğru gelseymişiz diye kendi kendimize hayıflanıyoruz.

Durbar Meydanı’nın çevresini dolduran dükkânlarda ahşap ve metalden yapılmış envaiçeşit obje satılıyor. Meydanın bulunduğu ana cadde üstünde de yine bin bir çeşit kumaşın satıldığı mağazalar var. Kumaş pazarlarının kurulduğu sokaklara dalıp gezinirken burnumuza tereyağlı kurabiye kokusu geliyor. Kokunun izinden bir dükkânın önüne kadar geliyoruz. Hayatımızda yediğimiz en kıtır ve lezzetli kurabiyelerden alıp yolumuza devam ediyoruz.

Patan Müzesi, Patan, Aralık 2018
Patan Müzesi, Patan, Aralık 2018
Patan Müzesi avlusu, sol tarafta kafeterya, Patan, Aralık 2018
Kent Sakinlerinin Yaşadığı Mahalleler

Turistik alandan çıkıp kent sakinlerinin yaşadığı mahalleleri turlamak için aramızda bahaneye dönmüş yatak örtüsünün bir kere daha peşine düşüp kentin öbür ucuna kadar yürüyoruz. Vardığımız mahallenin mimarisi, merkezin tarihi dokusundan farklı olarak modern, yani betonarme. Etrafta Batılı tipler var ama bunlar turist değil, büyük ihtimalle burada yaşayan insanlar. Nepal’de kimi sivil toplum kuruluşlarında kimi üniversitelerde çalışan çok sayıda Batılı var. Etraftaki kafelerin Avrupai tarzı bize yabancı gelmiyor; gurbetçi mahallesindeyiz. Aradığımızı bulamıyoruz ancak yolumuz üstüne çıkan bir dükkândan ev için Nepal çayı ve kahvesi alıp dönüş yoluna geçiyoruz.

Yaklaşık bir saatlik yürüme mesafesinde bulunduğumuz merkeze dönmek için bu defa arka sokakları kullanıyoruz. Daha eskiden kurulduğu anlaşılan bu mahallelerde binaların bir kısmı tuğladan ve yerler taş döşeli. Mahalle aralarında çocuklar ip atlıyor, oyun oynuyor. Bakkalların hemen hepsinin kadın olduğunu fark ediyoruz. İstanbul’da örneklerine artık nadiren rastlanan konu komşunun sokakta zaman geçirdiği mahalleler bunlar. Tek farkı, çocukların bile gürültü çıkartmadan oynaması.

Hemşirenin keskin gözlemleri sayesinde ben de fark ediyorum ki karşılaştığımız ergenlerin saç kesimleri dikkat çekecek kadar fiyakalı, hepsi ayrı bir tarz. Belli bir yaştan sonrakilerinse kılık kıyafeti çok rahat. Kadınlar işlemeli ve kırmızı ağırlıklı kumaşlarla giyiniyor, çoğunluk dudaklarını kırmızı rujla süslüyor. Street fashion (sokak modası) zorlamalarının karşısında burada rastladığımız stiller sahici oldukları kadar da yaratıcı. Bazı erkeklerin akşam soğuk bastırdığında başlarına sarmaladıkları rengarenk şallara bayılıyoruz.

Sokakta oynayan çocuklar, Patan, Aralık 2018
Bakkal, Patan, Aralık 2018
Mahalle, Patan, Aralık 2018
Dolunayda Durbar Meydanı

Akşamın çökmesiyle caddede trafik iyice sıkışıyor. Mobiletli ve bisikletliler çoğunlukta. Hemşire yatak örtüsünden vazgeçiyor. Neşeli renkleri olan bir kumaştan istediği ölçüde kestirip, kenarlarına dikiş attırmak için beklerken, ben de egzoz kokusu ve toz duman içinde merkeze kadar devam ediyorum.

Durbar Meydanı, sade bir ışıklandırmayla aydınlatılmış tapınaklarıyla dolunayın altında daha da etkileyici görünüyor. Tarihi yapıların basamakları insan dolu, sanki herkes sokakta. Bir de Newari yemeklerinin satıldığı kermes gibi bir etkinlik var. Yemeklerin tadına bakmak istesem de önündeki kuyruk çok uzun, vazgeçiyorum.

Dinlenme alanlarından birine oturup etrafı seyrederken yanıma oturan iki kişiyle sohbet ediyorum. Türkiye’den geldiğimi öğrenince İstanbul’un futbol takımlarından bahsediyorlar. Nepal’in de ulusal futbol takımı varmış, bilgim yoktu. Sonra birden, “Suriye’yle sınırınız yok mu sizin, savaştan nasıl etkileniyorsunuz, çok mülteci geliyor mu?” diye soruyorlar. “Etkilenmek” mi? “Siz” mi? İkinci çoğul şahıs ve edilgen fiil zihnimde bir süre asılı kalırken, karşımdakiler Türkiye’nin coğrafi konumu bir yana Suriye sınırındaki kentlerini bile sayıyorlar. Sayısı milyonları bulan insanın, savaş yüzünden evini terk etmek zorunda kalmasından bahsediyoruz. Ortadoğu’nun barış konusunda Nepal’den öğreneceği şeyler var derken bir yandan yine kendi kendime düşünüyorum: Doğu’dan bakınca Avrupa görünen Türkiye, küçük Asya mı, yakın doğu mu, ortadoğu mu yoksa Avrupa mı!? Coğrafi ve düşünsel kavramların birbiriyle çarpıştığı bir an yaşıyorum. Karşımdakiler bu küçük çaplı şizofrenik sapmadan habersiz, “bizde de ‘developement’” (büyüme, ilerleme) eksikliği var diye karşılık veriyor. “Sınırsız tüketimi de beraberinde getirdiğinden doğa da mahvoluyor ama” diye eklemeden edemiyorum. Bir de İstanbullu refleksiyle olsa gerek, “kiralar ne kadar burada?” diye soruveriyorum. Altyapı eksikliğinden şikâyet etmediğin sürece İstanbul’dakinden çok daha ucuza evler varmış. “Bir süre buraya mı yerleşsem” diye içimden geçirmedim desem yalan olur. Asla yüksek sesle konuşmayan, her daim güler yüzlü ve arkadaş canlısı bu şahane insanlar arasında doğayla iç içe, bir süre ‘divelopmın’sız yaşamak hiç fena olmazdı…

Deprem sonrası tadilatta tarihi bir yapı, Durbar Meydanı, Patan, Aralık 2018
Durbar Meydanı, Patan, Aralık 2018
Durbar Meydanı’nda tarihi oturma alanları ve çaycı, Patan, Aralık 2018

About the author

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir