1. Gün: Delhi

Delhi Indra Gandhi Havalimanı’ndan Otele Gidiş

Havaalanı çıkışında kalacağımız otelden talep ettiğimiz transferi yapacak kişi bizi elinde isimlerimizin yazılı olduğu kâğıtla bekliyor. Yanında bir de arkadaşı var. Sıcak bir karşılama olduğunu söyleyebilirim. Beklemek zorunda kaldıklarından dolayı tatlı tatlı hayıflanmayı da ihmal etmeden ikisi de güler yüzlü. Araçta sigara içebileceğimizi söylediklerinde keyfim iyice yerine geliyor.

Hindistan topraklarında, havaalanından otelimizin bulunduğu Paharganj bölgesine doğru sohbet eşliğinde ilerlemeye başlıyoruz. İki tarafı ağaçlıklı yollardan geçerken ilk dikkatimizi çeken maymunlar oluyor. Bizdeki kediler, köpekler gibi çimlerde koşturup oyun oynuyorlar. Güneş henüz doğmuş, sağ tarafımızdan yükseliyor. Koyu kavuniçi, kocaman, yusyuvarlak; etkileyici bir görüntü. Şehrin içine girdikçe devasa inşaat alanları görüyoruz. Hava gri ve tozlu. Dünyada havası kirli olmayan kent kaldı mı emin değilim ama bildiğim kadarıyla Delhi bu konuda bir numara. Gerçekten de öyle görünüyor ancak daha önce Hindistan’a gelmiş insanların söylediği gibi ne kötü kokuyor ne de sokaklar çöp içinde. Virane sokaklardan geçiyoruz ancak çöpe rastlamıyoruz. İlk intibaımız olumlu.

Lobidekilerin “Sıkıntı Yok Hallederiz”i

Otelimiz, ana cadde olduğunu düşündüğümüz bir yolun üstünde -düşündüğümüz diyorum çünkü asfaltlanmış olsa da alışık olduğumuz gibi kaldırımlı bir yol değil bu- birbirine paralel sıralanmış küçük sokaklardan birinde. Adında “Palas” var ama küçük sade bir otel. Bir gece geçirip ertesi gün Agra’ya geçeceğimizden daha çok ucuzluğu ve konumu cazip gelmişti. Beklediğimizden daha kötü veya daha iyi değil. Lobide çalışanlar da bizi sıcak karşılıyorlar. Güler yüzlü oldukları kadar karşılıklı espri yapacak kadar da iyi anlaşıyoruz kendileriyle. Odamız da basit, küçük, penceresi karanlık bir duvara açılsa da temiz; bir gece için olur, fazlası zorlar.

Erken check-in yaptığımız için ekstra ödemeyi kabul edip odaya valizleri attıktan sonra kahvaltı için terasa çıkıyoruz. Hemen masala çay söyleyip yanına da kızarmış ekmekle kahvaltı istiyoruz. Çaylar enfes. Kahvaltı çok doyurucu olmamakla birlikte lezzet yerinde. Odaya inip biraz dinleniyoruz ancak o kadar yorgunuz ki uyumamız imkânsız. Heyecanın verdiği adrenalin de herhalde uyumamıza engel oluyor. Hindistan gezimiz için tren biletleri organizasyonunu bir an önce yapmamız gerektiği için dışarı çıkmaya karar veriyoruz.

Lobide, her şeyi buradan halledebileceğimizi söylüyorlar. Bir an tereddüt etsek de yorgunluk ağır basıyor ve çıkıp peşinde koşmaktansa biraz fark ödeyip biletleri otel üstünden almaya karar veriyoruz. Kafamızda buradan Agra’ya oradan Jaipur’a, Jaipur’dan Varanasi’ye ve son olarak da Varanasi’den Nepal sınırı yakınlarında Gorakhpur’a trenle gitmek var. Lobidekiler, altın üçgen turunu önce Jaipur’a, oradan Agra’ya geçmek üzere şoförlü araç kiralayarak yapabileceğimizi söylüyorlar ancak kendi planımıza sadık kalmakta kararlıyız.

Agra ve Jaipur trenlerine bilet bulsak da Jaipur’dan Varanasi ve Varanasi’den Gorakhpur trenlerinde yer yok. Jaipur-Varanasi arası trenle yaklaşık on altı saatlik bir yol. Hem yataklı tren deneyimi yaşamak hem de doğaya daha az zarar verme düşüncesiyle ve elbette daha ekonomik olacağı için uçak yolculuğunu düşünmemiştik ancak başka türlüsü mümkün görünmediğinden biletleri almaya karar veriyoruz. Böylece hem yolda daha az zaman geçirmiş, hem de Varanasi’de fazladan bir gün kalmış olacağız. “Nepal’e gidişi sonra çözeriz” diyoruz.

Yaklaşık iki saat süren organizasyon işleri henüz dinlenmemiş beynimi iyice felç ediyor. Bir an önce sokağa çıkmak istiyorum. Telefonuma yerel sim kart almam lazım ayrıca para çekmemiz ya da bozdurmamız da gerek. Konuyla ilgili bilgi almak istediğimizde lobidekiler bizi bir kere daha “hallederiz”le karşılıyor. Bu “sıkıntı yok, hallederiz”ler önce şüphelendirse de arkadaşların zehir gibi hesap yapma kabiliyetleri ve hızla alternatif önermedeki maharetleri hayranlık uyandırıcı. “Sıkıntı yok”a gıcıklığım tam da sıkıntı olduğundan. Oysa buradaki “sıkıntı yok” gerçekten öyle olduğundan kullanılıyor anlaşılan. Yine de bu gidişle sokağa hiç çıkamayacağız diyerek gülme krizine tutuluyoruz. Burayı sevmeye başladık bile.

Delhi Sokaklarıyla İlk Temas

Para bozdurup sim kart da aldıktan sonra otelden çıkıp Paharganj bölgesinde attığımız kısa turdaki ilk izlenimlerimizi nasıl anlatmalı bilemiyorum. Etraf toz duman içinde, fazlasıyla eskimiş binalar sanki savaştan yeni çıkmış, bombalanmış bir şehir görüntüsü veriyor ilk bakışta. Kaldırım yok, trafik işareti ya da lambası yok; otomobiller, tuktuklar, at arabaları, inekler, insanlar, seyyar satıcılar hepsi aynı anda trafiğin içinde. Nasıl oluyorsa bu kaotik trafik içinde kimse kimseye çarpmadan ilerliyor, akıl almaz bir durum! Köpekler bile uyum sağlayıp evrimleşmişler sanki; sağa sola bakıp acele etmeden karşıdan karşıya geçiyorlar.

Yürüdükçe, yol kenarlarında sıralanmış dükkânlar, seyyar satıcılar görüyoruz. İnsanlar yoksul görünüyor. Binalar virane olsa da çirkin görünmüyor. Daha ilk günden bu kaotik manzarayı en iyi tanımlayan kelime sanırım armoni. Canlılar ve araçlar tuhaf bir uyum içinde hareket ediyor. Kimi zaman caddenin ortasına çökmüş bir inek, onca motor ve korna gürültüsü içinde etrafını müthiş bir özgüven ve dinginlikle seyrederken, araçlar ve insanlar bu ineklerin etrafından dolanıp yollarına öyle devam ediyor. Sağa sola sinyal verilmiyor, tuktukçular elleriyle işaret veriyor. Manzara inanılmaz!

Connaught Meydanı ve “Gouvernement” İbareli Turizm Ofisleri

Paharganj’dan sonra buranın turistik bölgesi olarak bilinen Cannaught Meydanı’na yollanıyoruz ancak sim kartım henüz aktive olmadığından yolumuzu el yordamıyla bulmaya çalışıyoruz. Yanımıza Hintli bir erkek yaklaşıp sohbet etmek istiyor. Bir şeyler satmak isteyeceğini düşünerek önce çok yüz vermiyoruz ancak o kadar güler yüzlü ki karşılık vermeden edemiyoruz. Bize güzelce yolu tarif ediyor, kapkaççılara karşı uyarıyor. Biraz önce bana cepheden çarpıp hızla yürüyen çocuğun kapkaççı olduğuna ancak o zaman uyanıyorum. Neyse ki freebagimi el çabukluğuyla açıp içindekileri alamadı yoksa halim duman olurdu. Bu adamın sözüne uyup sırt çantalarımızı önümüze gelecek şekilde asıyoruz. Yol boyunca pek kadın görmüyoruz, erkekler de turist görünümümüze rağmen bize yadırgayarak bakmıyor. Aksine birkaçı dostça gideceğimiz yönü gösterip bir süre bize eşlik ediyor. Fırsattan istifade biz de sohbet edip bu sıcak insanları tanımaya çalışıyoruz.

Bu bölgede birçok turizm ofisi bulunuyor. Kendimizi bunlardan birinin içine davet edilirken buluyoruz. Rehber, “How can I help you?” diye söze girip bizi içeriye çekiyor. Bu cümlenin bir şeyler satma arzusunun yanında son derece samimi bir anlam içerdiğini belirtmem gerek. Evet bir takım turlar, biletler satmak isteyip sizin planlarınızı değiştirmeye çabalıyorlar ancak öte yandan zamanlarını cömertçe ayırıp her türlü sorunuza da cevap veriyor hatta bazı durumlarda internetten araştırma yapıp doğru bilgiyi edinmenize yardımcı oluyorlar. Aynı zamanda gündelik hayattan bahsedip kimilerine fazla özel gelebilecek sorular da soruyorlar. Kendileriyle ilgili özel bilgiler vermekten çekinmedikleri için karşılarındakine sormaktan da çekinmiyorlar. Sohbet anlamında bir mesafe kavramı yok gibi. Bu enerjik ve sorularımızı yanıtlamaktan yorulmayan insana civarda çay içebileceğimiz bir yer var mı diye sorunca bize hemen iki çay söylüyor. Kendine yemek geldiğinde, “aç mısınız” diye sorup yemek ikram etmek istiyor. Samimiyetinden en ufak bir şüphemiz yok yine de çaylarımızı bitirdikten sonra izin isteyip kalkıyoruz. Connaught Meydanı’na doğru yürümeye devam ediyoruz.

Eksik biletlerimizi tamamlarız diye, belki hala lobidekilerin söylediklerine karşı bir güvensizlik duygusu olduğundan ya da sadece kaşındığımızdan, “Gouvernement Tourism Office” ibareli bir yere daha giriyoruz ve hayatımda duyduğum en fantastik teklifle karşılaşıyoruz.

Özellikle Gorakhpur’a gidişi çözmemiz gerektiğinden tur rehberine Nepal’e gidiş planlarımızı anlatıp tren bileti soruyorum. Rehber önündeki bilgisayara bakıp: “Evet şanslısınız bilet var ama bu biletler bir tura dahil ve trene binebilmeniz için bu harika turu satın almanız gerek” diyor. Tur neymiş? Trenden sonra özel bir araçla Nepal tarafında bir doğa parkına gidip iki günü safariyle geçirecekmişiz, sonrasında da Katmandu’ya geçip acentenin belirlediği otelde iki gece daha geçirecekmişiz. Turun fiyatı? 20 bin Hint Rupisi. Yek tren bileti? 1600 Rupi. Doğru mu anladım? 1600 Rupilik tren biletini almak için kişi başı 20 bin Rupi ödemekle kalmayacağız aynı zamanda dört beş günümüzü de bu uğurda hiç yapmak istemediğimiz şeyleri yaparak geçireceğiz! Karşımızdaki insan o kadar güler yüzlü, içten ve nazik ki sinirlenmek mümkün değil, o da işini yapıyor sonuçta. Ama bu durum, turistler için ayrılmış kotalı biletleri önceden kapatarak insanları tur almaya zorladıkları gerçeğini de değiştirmiyor. Bizdeki Kars tren biletleri hesabı.

Teşekkür edip siz bize en iyisi yemek yiyebileceğimiz bir yer söyleyin deyince hayatta adım atmayacağımız zincir kahveci ve hamburgercilerden bahsediyorlar. “Yok” diyoruz. Arka tarafta duran gençten biri durumu anlayıp yolun karşısındaki bir vejetaryen restorandan bahsediyor ve bize oraya kadar eşlik ediyor. Kendisi yıllardır Kosta Rika’daki dedesinin yanında yaşıyormuş. Cep telefonundan bize dedesinin fotoğrafını gösteriyor gururla. Samimi insanlar arasında olmak insana daha ilk günden güven duygusu veriyor. Gelmeden ezberlediğim birkaç Hintçe kelime karşımdakilerde beklediğimden de olumlu bir etki uyandırıyor. İkimiz de kendimizi yabancı değil tanıdık bir yerde hissediyoruz.

Bu arada not düşmek isterim ki insanların genelde Hintliler için söyledikleri “kadınlar çok güzel ama erkekler çirkin” lafları tamamen uydurma. Rahatlıkla söyleyebilirim ki erkekler de en az kadınlar kadar güzel. Sokakta karşılaştıklarımızın hepsi olmasa da ekseri çoğunluğu ince bedenli, yüz hatları ince şekilli, eller, parmaklar kalem gibi, hemen hemen hepsinin gözleri çok güzel, bakışları derin ve zarafetle hareket ediyorlar. Özetle kadınıyla erkeğiyle fiziksel olarak çok güzel insanlar.

Delhi_Paharganj
Paharganj, Delhi, Aralık 2018

About the author

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir