16. Gün: Bhaktapur-Nagarkot-Patan

Nagarkot’ta Gün Doğumu

Sabah 4 buçukta kalkıp, sıcak tutabilecek ne var ne yok kat kat üstümüze giyinip lobiye iniyoruz. Otel sahibi çoktan kalkmış bizim için çay ve kahve hazırlamış bile. Rehberimiz de çoktan gelmiş bizi bekliyor. Çaylarımızdan birkaç yudum alıp gün doğumunu kaçırmamak için karanlıkta yola çıkıyoruz. Kısa bir süre içinde dağ yollarına varıyoruz. Ortalık hala karanlık olduğundan çevreyi pek göremiyoruz ama tırmanıştayız. Arabayla geçtiğimiz yolların tangır tungurluğu dışında sessiz bir yolculuk bu. Kimsenin afyonu henüz patlamadığı için aramızda pek konuşmuyoruz. Bir küsur saat süren yolculuktan sonra araç bizi bir tepenin eteğinde bırakıyor. Birkaç tane seyyar dükkânda çay ve yiyecek satılıyor. Zaman kaybetmeden tepeyi yürüyerek tırmanıp izleme kulesinin bulunduğu platforma ulaşıyoruz. Yaklaşık üç metre yükseklikteki kuleye demir basamaklarla çıkılıyor. İlk gelenlerdeniz. Bizden sonra kule hızla insanla doluyor.

Etraf henüz karanlık, ufukta tan yeri yeni yeni belirmeye başlamış. Everest’in de aralarında bulunduğu zirvelerin arkasından güneşin sarı kavuniçi ışıkları, püskürecek bir volkan gibi karanlığı yukarı doğru ittiriyor sanki. Ufuk yavaş yavaş koyu maviye çalmaya başlıyor. Güneş ışınları püskürüp etrafa yayıldıkça, mavi dağların, karlı zirvelerin heybeti de belirmeye başlıyor. İnsanın iliklerine işleyen doğanın bu cömertliği karşısında orada bulunan hiç kimse coşkusunu gizleyemiyor. Beynimden vücuduma yayılan öfori, dondurucu soğuğu bile keyifli hale getiriyor. Bir yandan sadece izlemek istiyorum bir yandan fotoğraf çekmek. Duygumu bu iş için ehil olmayan objektifimle yansıtmam zor görünse de bu anların fotoğrafını çekmem gerek. Fakat nasıl bir tesadüfse hafıza kartım dolmuş. Biraz komik bir durum olduğundan yanımda duran kişiye: “Şansım yokmuş” deyiveriyorum ve ardından hep birlikte gülüşüyoruz. Anın içinde sadece bulunmaktan ve manzarayı içinde yer alarak yaşamaktan o kadar mutluyum ki hiçbir şey keyfimi kaçıramaz. Durumun üstüne espriler yapılıyor. Sonra beklenmedik bir olay gerçekleşiyor ve arka tarafta duran 17-18 yaşlarında biri hafıza kartı uzatıyor. “Emin misin, bunu sana iade edemem?”imi, “önemli değil senin olsun”la karşılıyor. Jason adındaki bu genç arkadaşla daha sonra tanışmak üzere yaşadığımız ana geri dönüyoruz. Hemşireyle gülümsemekten ağzımız neredeyse kulaklarımızda. Kulede bulunan istisnasız herkes mutluluk patlaması yaşıyor. Hepsi bizim gibi soğuğa aldırış etmeden sabahın kör karanlığında yola çıkıp buraya kadar gelmiş. Üstelik manzara bize söylenenin aksine pırıl pırıl ve karlı zirveler bütün keskinliğiyle karşımızda. Hayatımız boyunca unutamayacağımız bir deneyim bu. Doğanın ihtişamını dünyanın en tepesinden seyrederken, iyileştirici gücünü de ta içimizde hissediyoruz.

Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Nagarkot’ta gün doğumu, Aralık 2018
Himalaya Dağ Köylerinde Yürüyüş
Dünyanın zirveleri, Nagarkot, Aralık 2018

Gün aydınlanıp manzaranın keyfini iyice çıkardıktan sonra platformdaki seyyar çaycıdan aldığımız masala çaylarla içimizi ısıtıp, Birleşik Devletler’den gelen Jason ve yolculuğa beraber çıktığı babasıyla sohbet ettikten sonra Roshan önümüzde biz peşinde dağ yollarından aşağı doğru salınıyoruz.

Geçtiğimiz yollar bize Doğu Karadeniz’i hatırlatsa da buranın dağları elbette ki çok daha heybetli ve doğasına çok daha az el değmiş. Himalayalar manzarası geçtiğimiz her yoldan karşımıza, sağımıza, solumuza çıkıyor. Hava soğukluğunu korusa da yürümek vücudumuzu ısıtıyor. Bir saatlik yürüyüşten sonra vardığımız bir kasabada kahvaltı molası veriyoruz. Roshan bizi bir otele bırakıp, kendisi başka bir yerde kahvaltı edeceğini söylüyor. Biz de onunla aynı yerde yemek istesek de: “Sizin bünyeniz buranın suyuna alışık değil hastalanırsınız” diyerek kibarca bizi reddediyor. İnanması güç olsa da Himalayalar diyarında musluk suyu, alışık olmayanlara sorun çıkartabiliyor. Bunun nedeni akan suyun değil altyapının, yani boruların hijyeninin tam olarak sağlanamamasıymış.

Roshan’ın bizi bıraktığı otelin giriş katındaki yemek salonunun önünde dağ manzaralı geniş bir teras var. Otel bir tepede olduğundan aşağı doğru manzara da enfes. Ancak soğuk yüzünden sobayı yaktırıp içeride oturuyoruz. Otel çalışanları siparişlerimizi aldıktan sonra mutfağa geçip haldır huldur kahvaltımızı hazırlamaya girişiyorlar. Himalaya ekmeği denilen kalın, koca bir pancake yanında lezzetine doyum olmaz Himalaya balı. Karnımızı güzelce doyurduktan sonra yürüyüşe devam ediyoruz.

Manzara, Nagarkot, Aralık 2018

Ormanların içinden, köy yollarından geçiyor, okula giden üniformalı çocuklarla karşılaşıyoruz. Güneş yükseldikçe üstümüzdeki katları sırayla çantaya tıkıştırıp kısa kollu tişörte kadar inceliyoruz. Geçtiğimiz köylerde, kurutulması için damlara, balkonlara serilmiş mısırlar görüyoruz. Bir de mantar yetiştiriciliği yapılıyormuş. Roshan’ın ailesi de mantar yetiştiriyormuş. Uzun uzun kurutma aşamasına kadar olan üretim sürecini anlatıyor bize. Bazı evlerin arka bahçelerinde bufalolar görüyoruz. Buralarda bufalo sütü içiliyor. Geçtiğimiz yollardaki elektrik direklerine tutturulmuş hasır sepetler çöp kutusuymuş. Yerlerde hiç çöpe rastlamıyoruz. Tertemiz köy yollarından mis gibi dağ havasını içimize çekerek yürürken çiçek tarlasını andıran bir tepenin yamacında, basitçe inşa edilmiş birkaç bina çıkıyor karşımıza. Roshan, buranın bir Hindu ashram‘ı olduğunu söylüyor. Ashram, müritlerin bir araya gelip meditasyon da yaptıkları bir tür okul. Dağların arasındaki tepelikte başka herhangi bir yapı yok. Durup manzaraya bakmak bile meditasyon gibi zaten.

Aşağı doğru devam edince yine bayır kenarına kondurulmuş bir platforma geliyoruz. Platformda bir bahçe, dağlara ve vadiye bakan büyük bir de Budha heykeli var. Bir süre durup oksijeni bol sessizliğin ortasında dağları ve manzarayı seyrediyoruz. Dört saatlik yürüyüşün son durağındayız. 200 metre aşağıdan geçen yolda bir durak var. Kente dönmek için duraktan minibüse biniyoruz.

Himalaya dağ yolları, Nagarkot, Aralık 2018
Manzaranın tadını çıkaran Himalaya köpekleri, Nagarkot, Aralık 2018
Okul yolunda çocuklar, Nagarkot, Aralık 2018
Kurutulmaya serilmiş mısırlar, Nagarkot, Aralık 2018
Bakkal, Nagarkot, Aralık 2018
Himalayalar’da Budha, Nagarkot, Aralık 2018
Budha’nın bakış açısından Himalayalar, Nagarkot, Aralık 2018
Özlediğimiz Konfor: Tazyikli Duş

Eşyalarımızı toplayıp odayı boşalttıktan sonra saat öğleni geçmesine rağmen bize kahvaltı sözü veren pansiyon sahibinin elleriyle hazırladığı ikinci mükellef kahvaltımızı da yine dağlara karşı ama bu defa kent merkezinde, yemek salonunun önündeki geniş terasta, öğlen güneşinin altında yapıyoruz. Ne yazık ki burada daha fazla kalamayacağız. Nepal ve Katmandu Vadisi’ndeki son durağımız Patan’a gidiyoruz.

Taksiyle yine yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuk sonunda Sanskritçe adı Lalithpur olan, Vadi’nin bir diğer tarihi başkenti Patan’a varıyoruz. Kaldığımız otel, Durbar Meydanı’nın da bulunduğu merkeze çok yakın. Odamız sade ama ince bir zevkle dekore edilmiş. Soba yine seyyar ama büyüklüğü odayı sıcacık yapmaya yetiyor; diriltici temiz hava gelsin diye ara sıra pencereyi bile açabiliyoruz. En güzel sürpriz ödülünü yatak çarşafları altına serili elektrikli battaniye alırken, banyo ve tuvaletler, özlediğimizi itiraf etmemiz gereken bir konforda.

Bir an önce duş almak için sıraya giriyoruz. Yüksek sıcaklık ve tazyikte akan su insanı bu kadar mı mutlu eder? Aktıkça ılınmayan suyun altından bir türlü çıkamayıp herhalde bir saat kadar duşta kalıyorum. Buhar dolu banyodan çıkarken yüzümde nasıl bir ifade varsa artık, hemşire heyecanlanıp “nasıl?” diye sormadan edemiyor. Bütün kaslarımın ısındığı ve gevşediği bedenimden gülümsemenin aktığını hissederken zafer işareti yapıyorum.

About the author

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir