15. Gün: Boudhanath-Bhaktapur

Vadi’nin Tarihi Başkentlerinden Bhaktapur ve Durbar Meydanı

Üç gün üç gece hemen hemen hiçbir şey yapmadan dinlendiğimiz Boudhanath’tan 15 dakika süren taksi yolculuğuyla Bhaktapur’a geçiyoruz. Burada sadece bir gece geçireceğiz ve gelmemizin asıl nedeni buraya bir saat uzaklıktaki Nagarkot’a tur yapmak. Nagarkot, Himalayalar’ın tepesi karlı toplam on üç zirvesinden Everest’in de aralarında yer aldığı sekizinin (Annapurna, Manaslu, Ganesh Himal, Langtang, Jugal, Rolwaling, Mahalangur) en iyi izlendiği noktalardan biri. Söylendiği kadarıyla gün doğumu muhteşem oluyormuş. Biz de güneşi Nagarkot tepesinde doğurup ardından dağ köylerinden yürüyerek inme hedefindeyiz.

Kaldığımız pansiyonun sahiplerinin misafirperverliği ağzımızı açık bıraktı diyebilirim. İki ortaktan özellikle Güney Koreli olan pansiyon sahibi kadın misafirperverlikte sınır tanımıyor. Planlarımızdan bahsedince ihtiyacımız olan bilgileri verebilmek için sağı solu arıyor, adımıza pazarlık yapıyor. Bize havanın bugünlerde sisli ve pusarık olduğunu, büyük ihtimalle o kadar yolu boşu boşuna gidip bir şey göremeyeceğimizi söylese de vazgeçmeye niyetli değiliz. Hedefimiz karlı zirveler ardından güneşin doğuşunu izlemek olsa da, ikimiz de önemli olanın yol ve gitmek olduğu konusunda hemfikiriz

Şehir ve dağ manzaralı, balkonlu odamızın yatakları çok rahat. Daha sıcak tuttuğundan olsa gerek battaniye yerine iki adet kalın, hafif ve yumuşacık yorgan koymuşlar. Çay, su ısıtıcı hatta saç kurutma makinası bile var. Yine de söylemeliyim ki sürekli yaktığımız seyyar sobaya rağmen duş almak cesaret ister; odada bere ve eldivenle oturuyoruz. Yerleşip birer fincan çay içtikten sonra Nagarkot turu için otelcilerin ayarladığı yerel rehberle buluşmamız öncesinde, çok vakit geçiremeyeceğimiz bu kentin Durbar Meydanı’ (divan meydanı) kısa da olsa gezmek için dışarı çıkıyoruz.

Küçük bir dağ kasabasını andıran Bhaktapur, Vadi’nin üç büyük tarihi başkentinden biri. Etkileyici mimarisi, Tibet’le Hindistan arasında ticaret durağı olduğu zamanlarda zenginlik içinde olduğunu belli ediyor. 2015 depreminin en çok etkilediği yerlerden olmuş. Tarihi yapılar dahil merkez ve köylerin hemen hepsi hasar görmüş. Onarım çalışmaları devam ediyor. Bütün bunlara rağmen kent güzelliğini hala koruyor.

Rehber kitaplarda müze şehir olarak geçen Bhaktapur, insanları da dahil olmak üzere gerçekten de müze gibi. İnsan kendini ortaçağda bir ortaçağ kentinde hissediyor. Nepal, birleşmelerinden önce küçük krallıklardan oluşan bir ülkeymiş ve her krallığın merkezinde bulunan sarayın çevresi de Hindu tapınakları ve önemli yapılarla çevriliymiş. İşte bu saray ve önemli yapıların yer aldığı, aynı zamanda yönetim merkezi olan meydanlara Durbar Meydanı deniyor.

Meydanın girişinden bilet alıyoruz. Biletle girilen alanın dışı da içeridekinden çok farklı değil. İçerisi de dışarısı da tarihi mekânları gündelik yaşam içinde kullanmaya devam eden sakinleriyle canlı bir müze. 1500 Rupi olan giriş ücreti bize bile ucuz gelmekle birlikte buranın insanı için yaşamsal. Elde edilen gelir onarım çalışmaları için kullanılıyormuş. Zanaatkâr üretimle birlikte bir tarım toplumu olan Nepal’in tek döviz kaynağı turizm. Tamamen yıkılan binaların yeniden inşası için belediye geleneksel yöntemle yapılan tuğla kullanımını şart koşmuş. Tedarik edilmesine, hatta bazı durumlarda karşılıksız edinilmesine yardımcı oluyormuş. Bilinç yüksek olunca maddi olanaksızlıklar kentin mimari dokusunu korumaya engel olmuyor demek ki.

Koyu renkli tuğlalar üstünde yükselen ve muazzam incelikte ağaç oymalarla bezeli yapıların zarifliği insanı hayrete düşürüyor. Çoğunluğunu Hindu tapınakların oluşturduğu ve hepsi birer sanat eseri olan bu yapılar pagoda stilde. Sarayın giriş kapısının işlemeleri altından olsa da, bu kentin zanaatkârları ahşap işçiliğinde çok ustalaşmış. Sokakları dolduran dükkânlarda birbirinden zevkli masklar, figürler ucuz fiyatlara müşteri bekliyor.

Az zamanda çok şey görmek istesek de rehberle randevumuzdan önce bir şeyler de yemek istiyoruz; ikimizin de karnı zil çalıyor. Tapınaklardan birine nazır bir hostelin terasındaki restorana çıkıyoruz. Bizden başka müşteri yok. Tatlı tatlı batışa geçip turunculaşmış güneşin altında, uzakta sisler içindeki Himalayalar ve yakın civardaki eşsiz mimari eserlerin manzarasına karşı sanki bambaşka bir zamana ışınlanmış hissindeyiz. Sebzeli momo ve yine sebzeli pakora siparişi veriyoruz. Momo, mantının irisi, Gürcülerin kinkalisi ebatlarında; pakora da yağda kızartılan bir tür börek.

Buradaki herkes gibi güler yüzlü rehberimizle tanışıp ertesi gün için plan yapıyoruz. Sabah 5’te yola çıkmak üzere taksiye haber veriliyor. Akşam karanlığı çökmeden şehirde son bir tur atmak için yeniden dışarı çıkıyoruz. Durbar Meydanı içindeki turistik dükkânlardaki satıcılar bir şeyler satmak konusunda çok ısrarcılar. Zaten ucuz olan fiyatlar, kapanma saati yaklaştıkça iyice düşüyor. Satıcılar, “lütfen alın” diye neredeyse yalvarıyor. Bu rahatsız edici durum “bir şeyler alsak mı acaba” düşüncesi doğursa da almak istediğimiz hiçbir şey yok.

Durbar Meydanı’ndan çıkıp kent sakinlerinin daha yoğunluklu yaşadığı sokaklarda geziniyoruz. Yıkık binalarda onarım ve inşaat işleri devam ediyor. Otelin de bulunduğu ana cadde üstünde, geleneksel kıyafetleri içindeki köylüler, yerlere açtıkları sergilerde kendi ürettikleri meyve ve sebzeleri satıyorlar.

Basamakla çıkılan çevresi açık, üstü kapalı, tek katlı tuğla ve ahşap karışımı tarihi küçük yapılar dikkatimi çekiyor. Bir tanesinin basamaklarının iki yanında aslan benzeri büyük heykeller var. Rehberimiz Roshan’dan öğrendiğim kadarıyla bu yapılar da yine Bhaktapur’un İpek Yolu durağı olduğu zamanlardan kalma. Eski zamanlarda tüccarlar, bir tür han işlevi gören bu mekânlarda dinlenip sosyalleşiyormuş. Bugün hala insanların oturup dinlendiği, yanındakiyle sohbet ettiği açık alanlar olarak sosyal işlevini koruyor. Kafelerin aksine para harcama zorunluluğu olmadığı için halk arasında popülerliği devam ediyor. Biraz oturunca hem gelen geçenin seyrine baktığın, hem de diğer oturanlarla sohbet edebildiğin şahane bir ortam olduğunu fark ediyorum. Eğer burası yaşayan bir müze değilse, kesinlikle bir zaman tünelinden geçip gelmiş olmalıyız.

Hindu tapınağı, Bhaktapur, Aralık 2018
Hindu tapınağı detay, Bhaktapur, Aralık 2018
Hindu tapınağı detay, Bhaktapur, Aralık 2018
Tarihi dinlenme alanında kent sakinleri, Bhaktapur, Aralık 2018
Sokak arasında bir tapınak, Bhaktapur, Aralık 2018
Sergisini toplayan sokak satıcısı, Bhaktapur, Aralık 2018
Şehir köpeği, Bhaktapur, Aralık 2018

About the author

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir