4. Gün: Agra-Jaipur

Jaipur Treni

Otelle hesabımızı kapattıktan sonra tren saatine kadar bahçede çay içip zaman geçirirken bir yandan saç diplerini boyayan Ranjanna ve kızıyla sohbet ediyoruz. Ranjanna bugün annesini ziyarete gidecekmiş. Bakımını tamamladıktan sonra güzel sarisini giyip geliyor. Kızı bu yıl liseyi bitirmiş, önümüzdeki yılı ileride ne yapmak istediğine karar vermek için düşünerek, ailesinin işlerine yardım ederek geçireceğini söylüyor.

Jaipur trenimiz Agra Fort Garı’ndan kalkıyor. Mirza cuma namazına gideceğinden bizi erkenden gara bırakıyor. Trenin kalkış saati 14.50. İstasyon sakin; ne filmlerde gördüğümüz kadar kalabalık ne de kaotik. Herşey Delhi Garı’ndaki gibi gayet düzenli. Bilgilendirme panolarından trenin kalkacağı peronu öğrenip boş banklardan birine oturarak hareket saatini bekliyoruz. Etrafta gezinen, demir konstrüksiyonlara tırmanan onlarca maymun var. Seyretmesi çok eğlenceli. Bir tanesi yere sırtüstü yatıp bacak bacak üstüne atmış. Arkasında duran bir diğeri de onu tımar ediyor. Sessiz ama derin bir muhabbet içindeler. Yavru maymunlar zaman zaman yanlarına gelseler de daha çok etrafta koşturup, insanlardan aşırdıkları eşyalarla oynuyorlar.

Vagonda, çay masala, çay çay, diye çığıran satıcılar her geçtiğinde dayanamayıp leziz çaylardan aldığım dört saatlik rötarsız yolculuktan sonra Jaipur’a varıyoruz. Hava kararmış olmakla birlikte gar çevresi çok hareketli. Tuktukçular etrafımızı sarıp İngilizce bir şeyler söylüyorlar. Biri: “Diğerleri sizi kazıklar” diyor, diğeri: “Şehir turu için en düşük fiyatı veririm”. Gülümseyerek hepsine, “otelimiz araç gönderiyor” diyorum. “I hope they will come” (umarım gelirler) diyor hepsi sözleşmiş gibi. Nereden geldiğimizi sorup ısrarla konuşmaya devam ediyorlar. Yorgun olduğumuzu söylüyorum. Önce “tamam” deseler de etrafımızdan ayrılmayıp beş saniye geçmeden yine bir şeyler sormaya başlıyorlar. Israr ederken, özel sorularıyla meşgul ederken bile o kadar içtenler ki. Onlar bir soru soruyorsa meraklı biri olarak ben de iki soru soruyorum, canıma minnet! Otelin gönderdiği araç gelinceye kadar, 15-20 dakika boyunca tuktukçu rehberlerle sohbet ediyoruz. Ardından Bani Park bölgesindeki otelimize geçiyoruz.

Mimari Miras Köşkten Dönüşme Otel

Cepheden üç katlı görünen bahçe içindeki otel, açıktaki sütünları, yüksek tavanları, işlemeli duvar ve trabzanlarıyla geçtiğimiz yüzyıl başlarından kalma bir köşk. Ön cepheye bakan odamıza bir terastan giriliyor. Bizimkinden başka iki odanın daha ortak alanı olan terasta, işlemeli alçak sehpaların etrafına dizilmiş, üzerlerinde yine işlemeli yastıklar bulunan zevkli tabureler yerleştirilmiş. Duvarlarda antika gibi görünen ve tören için kullanıldığını düşündüğümüz kalkan ve kılıçlar, duvara monte edilmiş cam kapılı yüksek büfenin içinde de bir takım biblolar, süs eşyaları otelin mimari miras havasını tamamlıyor. Tavandan sarkan her biri farklı renkte küçük cam avizeler ortama tatlı bir loşluk veriyor.

Odamız da yüksek tavanlı, mobilyalar eski usül ahşap oymalı, kapısı renkli camlarla süslenmiş. Gerçekten de bütün eşyalarıyla birlikte geçmişten kalma bir mekândayız. Otelin arka tarafında bulunan odaların bulunduğu koridorlar, tavanı binanın tepesine kadar yükselen bir avluya bakıyor. Duvarlar nakışlı, ahşap doğramaların hepsi işlemeli.

Seksen yıllık bina, zamanında (belli ki sömürge döneminde) bir İngiliz’e aitmiş. Şimdiyse Hintli bir aile otel olarak işletiyor. Bunları anlatan otelin işletmecisi ve aynı zamanda mülk sahiplerinin akrabası olan Singh. Odaya yerleştikten ve çalışmayan tuvalet sifonunu tamir ettirdikten sonra terastaki restorana çıkıyoruz. Hemşire, Agra’da kaldığımız fantastik pansiyonun konforlu odalarından sonra burayı pek beğenmiyor, başka odaya geçmek istiyor. Sanırım tuvalette yaşadığı eski tesisattan kaynaklı aksiliğin bunda payı var. Ben de Singh’in önerebileceği diğer odalara bakıyorum ancak en iyisinin halihazırda kaldığımız oda olduğunu görünce oda değiştirmekten vazgeçiyoruz. Rezervasyon formunda sigara içme sorunu olmayan bir oda istediğimiz notu düştüğümden meğer bizi standart oda fiyatına premium dedikleri, önünde teras bulunan bu odaya yükseltmişler. Standart ve elbetteki daha ucuz odalar, binanın üstüne betonarme olarak çıkılan yeni katlarda bulunan ve henüz duvar boyaları bile tamamlanmamış çakma retro odalarmış. İlk defa sigara içtiğimiz için kendimizi ikinci sınıf hissetmiyorum.

About the author

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir